Bizim Hikayemiz

Başvuru Hazırlıkları

Başvuru için gereken evrakların listesini ta bilgi almaya gittiğimiz gün almıştık. O liste iki sene eşimin cüzdanında gezdi. Sonra bir gün vakti geldi demek ki “Madem karar verdik, haydi yapalım” dedik. Kalabalık gibi görünen ama tamamlaması çok da zor olmayan bir listeydi: İkişer vesikalık, yaşantımızı gösterir beş fotoğraf, vukuatlı nüfus kayıt örneği, öğrenim durumu belgesi, adlî sicil raporu, sigorta primi, tapu/araç ruhsatı gibi temini basit evrakın yanı sıra devlet hastanesinden alınacak heyet sağlık raporu isteniyordu.

E-devlet sayesinde sağlık raporu hariç hepsini hallettik. Fakat cânım devletimin cânım kurumu, yine cânım devletimin diğer cânım kurumunun verdiği e-imzalı resmi evrakı kabul etmeyip ille de ıslak imzalı istedi, biraz uğraştık. Neyse…

İşin büyüğü heyet sağlık raporu idi. Bunun bizi biraz uğraştıracağını biliyorduk. Bir gün işlerimizi ayarlayıp, bütün günümüzü buna tahsis edip erkenden hastaneye düştük. Amanıııın! Devlet hastanesine hiç yolum düşmemişti çok şükür ve şimdi gördüğüm manzara dehşet vericiydi. Heyet raporu için ayrılmış büyücek bir bölüm, bir dolu oda vardı ve inanılmaz bir kalabalık bu odalar arasında mekik dokuyup heyet raporu almaya çalışıyordu. Biz de ilk şaşkınlığımızı atıp daldık o denize. Saatler boyunca çeşitli odaların önünde sıralar bekleyip çeşitli doktorların muayenelerine alındık. Pacman gibi dıdıdıt dıdıdıt ordan oraya koşturup puanları topladık.

Kimisi engelli raporunu uzatmak için heyet raporuna ihtiyaç duyuyor, kimisi askerlikle ilgili işlemler için, kimisi sporcu, kimisi avcı, kimisi işçi… Uzmanlaşmış hastalar, hastalanmış uzmanlar… Bizim neden orada olduğumuzu öğrenen herkesin bir an da olsa yüzü gülüyor, tebrik ediyorlardı. Hemşireler, sekreterler, sıradaşlarımız, hekimler… Dua edenler, takdir edenler, tebrik edenler… İnsanımız ne kadar güzel, demiştim o gün, ne kadar nazik, ne kadar merhametli, ne kadar sıcak… Ne kadar mutlu oluyordum hiç tanımadığım, bir daha hiç görmeyeceğim o insanların tebessümleriyle.

Heyet raporunun yorucu kısmı branş uzmanlarına ayrı ayrı muayene olmakmış. Bütün o koşuşturma da o yüzden. Psikiyatri muayenesinde bir test verdiler elimize, bin soruluk muydu ne? Oh be demiştim, şurda biraz oturalım da bildiğimiz bir işi yapalım. 🙂

Gerçekten en uzun süren muayene buydu. Nitekim o gün heyete yetiştiremedik hazırlıkları. Yanlış hatırlamıyorsam araya bir de haftasonu tatili girmişti. Tekrar gittiğimiz gün artık biz de biraz uzmanlaşmıştık, yeni başlayan şaşkınlara yardım bile ettik 🙂

“Heyete girmek” için toplantı saatinden bir saat önce yoğunlaşma başladı salonun kapısının önünde. Saat geldiğinde sahne sanki değişti, aniden İstanbul Otogarı oldu. Kapı açılıyor, isimler sayılıyor, duyan duymayan, beni mi söyledi, kimi çağırdı, bir daha söylesinler, bi susun… Birileri giriyor salona, mırıltılar sakinleşiyor… Sonra yine… İsmi okunan ama kapıya uzak duranlar kalabalığı yara yara ilerliyor…

Biz birbirimizden koptuk o ara nedense. Eşim önce çağrıldı, zaten de kapının yakınındaydı, giriverdi içeri. Haydaaa… Grup grup içeri alınanlar daha salınmadan ben de çağrıldım. Kabalık benim için de yarıldı, girdim salona. U şeklinde dizilmiş masalara ikindiye dönen tozlu bir güneş vuruyordu. Demirbaş mobilyalarla ahenk içinde yaşlı hekimler her gelene şöyle bir bakıyor, bir şeyler soruyorlar, çoğunlukla da sadece önceden sunulmuş raporlara göz atıp kanaat belirtiyorlardı. Biri tamam dedi, gidebilirsiniz. Başka bir kapıdan dışarı salındık. Vaaay heyete girmek bu muymuş meğer! Bitti gitti işte!

Bitti mi?

Hayır tabii ki! Devletten bir şey almak ne zaman kolay olmuş ki? O raporun yazılması, çıkartılması, onaylanması filan için de birkaç gün sonrasına tarih verildi. Çok şükür o günler de geçti ve nihayet raporumuzu aldık.

Bizi asıl meşgul eden heyet raporu da değildi. Listede ‘Özgeçmiş yazıları’ diye ifade edilen bir evrak daha vardı ki heyet raporundan daha zor oldu. Alt tarafı kendi özgeçmişlerimizi yazacaktık güya. Ama bunun kendimizi tanıtan, çocuğa dair hayallerimizi yaklaşımımızı anlatan bir kompozisyon olmasını söylediler. Güya en iyi bildiğimiz şeyi, kendimizi anlatacaktık. Kolay olmalıydı.

Olmadı.

İçeriğin ne olması gerektiğine dair internette benzer süreçlerden geçmiş insanlara verilmiş bir liste bulduk. Onlarca soru vardı. Her şey, bir insanın hayatına dair hemen her şey, vardı o sorularda.

Hayatımda yazdığım en zor metindi.

Günlerce düşündüm, yazdım yazdım sildim, oradan aldım filan yere yapıştırdım. Olmadı baştan yazdım. Yazacak o kadar çok şey vardı ki… Ama anne baba olmamız için onay verecek insanlara neyi ne kadar nasıl anlatabilirdik ki… Görücüye çıkmaktan beter bir durum.

İkimiz de birkaç gün bununla uğraştık. Neticede birbirimizin ne yazdığını bilmeden sayfalarca (ben on, eşim sekiz sayfa filan) metinler yazdık.

Seneler sonra şimdi bulup okudum o yazdıklarımı. Şöyle bitirmişim:

Son olarak evlat edineceğim çocuğa söylemek istediklerim şunlar olabilir:

Seni şimdiden çok seviyorum oğlum. Bu bir yitiği bulmak, eksiği tamamlamak gibi de değil üstelik. Taze bir güne başlamanın sabah ferahlığı gibi. Yepyeni bir ümitsin sen benim için.

Senin de bizi seveceğini umuyorum. Bizimle olduğun süre boyunca ailen olduğumuz için gurur duymanı umuyorum. Ne olursan ol, ne yaparsan yap biz seni koşulsuz olarak seviyor olacağız.

2 Yorum

  • Ayşe Fikriye

    İyi ki yazıyorsun Zehra. Duygulanıyorum, ilham alıyorum. Yeniden okuyorum. Yeni yazıyı heyecanla bekliyorum. Nice güzel günleri, mutlulukları yaşayın birlikte inşallah ☺️

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir